Lakabı Selmanü’l-Hayr, künyesi Ebu Abdullah olan Hazreti Selmân-ı Fârisî’nin (radıyallahu anh) asıl ismi Mabeh idi. Kendisine, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından Selman ismi verilmiştir.
İranlı olan Hazreti Selmân-ı Fârisî, İsfahan yakınındaki bir köyde doğup büyümüştür. Gençliğinde Mecusi iken Hıristiyan rahiplerle tanışıp Mecusiliği terk etmiş ve Hıristiyan olmuştur. Uzun süren hakikat arayışı, onu Medine-i Münevvere’ye götürmüş ve orada Müslüman olmuştur.
Takvası ve ibadetleriyle sahabenin büyükleri arasında yer alan Hazreti Selman, ehl-i beytten sayılmıştır. Hazreti Osman (radıyallahu anh) döneminde vefat etmiştir.
Hazreti Selmân-ı Fârisî (radıyallahu anh), Nakşibendi büyüklerinin altın silsilesinde, Hazreti Ebû Bekir Sıddık (radıyallahu anh) sonrasındaki ikinci halkadır. Veliler rehberi ve hakikat aşığıdır. Son Peygamber’e (aleyhissalatü vesselam) kavuşma hasretiyle her şeyini terk edip diyar diyar dolaşarak Medine-i Münevvere’ye ulaşmıştır.
Tasavvuf yolunun büyük önderlerinden olan Hazreti Selman, hem âlim hem de hakîm bir şahsiyetti. Eline geçenle yetinen, zühd ahlakıyla ümmete örnek olan Selmân-ı Fârisî, dünya nimetlerinden yüz çevirmiş ve hayatını hakikat arayışına adamıştır.
Selmân-ı Fârisî (radıyallahu anh), köle olduğu için Bedir ve Uhud gazvelerine katılamamıştır. Ancak Allah Resulü’nün (aleyhissalatü vesselam) talebi üzerine ashab-ı kiram, onun azat bedelini ödeyerek Selmân-ı Fârisî’yi zahiren de hürriyetine kavuşturmuştur. O, gerçek hürriyeti zaten hidayetle bulmuştu.
Son Peygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem) kavuşmuş ve vaktinin çoğunu Mescid-i Nebevi’de, suffede geçirmiştir. Peygamber Efendimiz’den öğrendiklerini kalbine nakşetmiş ve bu hakikatlerle hayatına yön vermiştir.
Selmân-ı Fârisî (radıyallahu anh), Hendek Gazvesi’nde Medine çevresine hendek kazma fikrini veren kişidir. Bu, Farisilerin kullandığı bir savaş taktiği olup sur vazifesi görmüştür. Kazı çalışmalarında büyük gayret göstererek sahabenin sevgisini kazanmıştır.
Sahabe-i kiram arasında o kadar sevilmiştir ki Muhacirler “Selman bizdendir” derken, Ensar ise “Hayır, Selman bizdendir” diyerek sahiplenmiştir. Bu duruma şahit olan Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), “Selman ehl-i beytimdendir” buyurmuş ve onu ehl-i beytten kabul etmiştir.
Hazreti Selmân-ı Fârisî, hakikat arayışının önemini hayatıyla göstermiştir. Allah Teâlâ ondan razı olsun. Altın silsile, ondan sonra Hazreti Ebû Bekir Sıddık’ın (radıyallahu anh) torunu Kasım bin Muhammed hazretleri ile devam etmiştir.