BEDESTEN
Vakıf geleneğimiz büyük inceliklere sahiptir. Bunlardan biri de hayır kurumlarının gelir getiren dükkânlarla birlikte vakfedilmesidir. Bir caminin, medresenin, tekke veya dergâhın, fakir fukaranın karnını doyurduğu aşevinin para kazanmayacağı bellidir. Tam aksine buraların ayakta durabilmesi için sürekli bir gelir akışı olmalıdır. Ecdadımız bu hassasiyetle bir eser vakfederken gelir getirici kiralık mülklerle birlikte vakfetmiştir. Bedestenler çoğunlukla bağlı bulundukları külliyenin ihtiyaçlarını karşılamak için vakfedilmiş kiralık dükkânlardan oluşur. Bu vesileyle daha baştan, niyet itibarıyla bereketlidirler. Çünkü hayra ortaktırlar. İnsanlar bedestenden ihtiyaç duydukları ürünleri alırken, kendilerinin de istifade ettikleri bir hayır hizmetine katkıda bulunmuş olurlar.
Bedestenden alışveriş yapmanın tek güzelliği bir vakfa katkı sağladığınızı bilmek değildir. Buralar günümüzdeki alışveriş merkezlerinin aksine, dükkânların komşuluk esasıyla inşa edildiği yerlerdir. Vitrinlerin yerinde çoğunlukla dışarı taşan tezgâhlar, iskemleler vardır. Çünkü esnaf sürekli olarak birbiriyle sohbet eder. Ziyaretçilerden asıl beklenti ise alışveriş yapmaları değildir. Muhabbet edip hal hatır sormaları, bir çay içmeden ayrılmamaları, birbirleriyle hemhal olmaları çok daha önemli ve önceliklidir.
MENZİL BEDESTENİ
Bedestenin taç kapısı, ilim meydanının ve pastanenin revaklarıyla uyumlu tasarlanmıştır. Avlu yeterince geniş ve açık bir alana sahiptir. Revaklar ise hem gerektiğinde gölgelenip serinlemek hem de nispeten daha kapalı bir ortamda bulunmak için gayet uygundur. Merdivenlerden çıkıp bedestenin içine girdiğimizde de bu uyumun devam ettiğini görürüz. Bedesten içerisinde, adeta Menzil’in büyük avlusunun ve revaklarının küçük bir örneğiyle karşılaşırız.
Bedestende dolaşırken, mimarinin yalnızca bir ticaret alanı oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda sosyal bir etkileşim ortamı sunduğunu fark edersiniz. Revakların geniş tutulması, yalnızca alışverişi kolaylaştırmak için değil, esnaf ve ziyaretçiler arasındaki iletişimi güçlendirmek amacıyla da düşünülmüştür. Burada dükkân sahipleri birbirini tanır, müşterileriyle samimi bir ilişki kurar ve herkesin kendini bir topluluğun parçası hissetmesini sağlar.
Bedestenin iç düzeni de bu samimiyeti pekiştirir. Dükkânlar, geleneksel Türk çarşılarında olduğu gibi belirli ürün gruplarına göre sıralanmıştır. Bir yanda baharatçılar, aktarlar ve şifalı bitkiler satan dükkânlar yer alırken, diğer yanda geleneksel el sanatlarıyla uğraşan zanaatkârların atölyeleri bulunur. El yapımı bakır kaplar, ahşap oymalar ve dokuma ürünler, bedestenin ruhunu yaşatan değerli miras unsurlarıdır.
Günümüzde modern alışveriş merkezlerinde karşılaşmadığımız bir özellik de bedestenin doğal yapısında saklıdır. Kalabalık olmasına rağmen, taş duvarlar ve revakların mimarisi sayesinde içerisi her zaman serindir. Yazın sıcağında bile, bedestende yürüyüş yapmak insanı bunaltmaz. Bunun yanında, taş yapıların sağladığı akustik denge sayesinde, kalabalık bir ortamda dahi kulakları rahatsız eden bir gürültü duyulmaz. Herkesin konuşması yankılanmadan, sanki özel bir sohbet ortamındaymış gibi duyulur.
Bedestenin sosyal yönü sadece alışveriş ve ticaretle sınırlı değildir. Özellikle akşamüstü saatlerinde esnafların önündeki iskemlelerde oturan insanlar, uzun sohbetlere dalar. Çay ocağından getirilen ince belli bardaklarda çaylar içilir, eski hatıralar anlatılır ve dostluklar pekiştirilir. Ziyaretçiler yalnızca ihtiyaçlarını karşılamak için değil, bu samimi atmosferin bir parçası olmak için de bedestene uğrarlar.
Menzil Bedesteni’nde de bu gelenek yaşatılmaya devam eder. Esnaf, müşterileriyle yalnızca alıcı-satıcı ilişkisi kurmaz; onların dertlerini dinler, sevinçlerini paylaşır ve gerektiğinde yardımcı olur. Burada alışverişin bir anlamı vardır: Her satın alınan ürün, yalnızca bir meta değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın bir parçasıdır. Bu yönüyle bedestenler, geçmişten bugüne uzanan bir köprü olarak varlığını sürdürmektedir.