Gavs-ı Kasrevî Hazretleri
Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri hicrî 1322 – milâdî 1905 senesinde dünyaya gelmiştir. Bilvanis köyü seyyidlerinden oldukları için “Bilvânisî” olarak anılır. Kasrik köyünde irşad yaptığı için “Gavs-ı Kasrevî” diye tanınmıştır. Babası Seyyid Muhammed Bilvânisî hazretleridir. Seyyid Muhammed Bilvânisî hazretleri Nurşin’de kurulan sohbet meclislerine gidip gelirken oğlu Seyyid Abdülhakîm hazretlerini de yanında götürmüş, onun da Nurşin dergâhından ve medresesinden istifade etmesini sağlamıştır. Gavs-ı Kasrevî [kuddise sırruhû] küçük yaşlarda ilim tahsiline başlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’i babasından öğrenmiştir. Seyyid Muhammed Bilvânisî hazretleri Siyanis’te vefat edince Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri ile dedesi Seyyid Mâruf hazretleri ilgilenmiştir.
İlim Tahsili
Birkaç yıl Siyanis’teki medresede, birkaç yıl Şeyh Fethullah Verkânisî’nin [kuddise sırruhû] köyü Verkanis’teki medresede, yedi yıl kadar Şeyh Abdurrahmân-ı Tâhî’nin [kuddise sırruhû] köyü Nurşin’deki medresede, birkaç yıl Arbo’daki medresede İslâmî ilimleri tahsil etmiştir.
Mürşid-i kâmili Muhammed Diyâüddin (kuddise sırruhû) âhirete irtihâl edince Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri Allah Teâlâ’ya yönelip dua etmiş ve istihare yapmıştır. Gördüğü rüyadan Şâh-ı Hazne’ye (kuddise sırruhû) bağlanması gerektiği sonucunu çıkarmıştır. Suriye’nin Türkiye sınırı yakınında bulunan Hazne köyüne gitmiştir.
Şâh-ı Hazne’ye (kuddise sırruhû) İntisabı
Seyyid Abdülhakîm hazretleri Şâh-ı Hazne’nin (kuddise sırruhû) müridi olmuş, uzun süreler mürşidinin yanında kalmıştır. Hiç durmadan dergâhın hizmetlerini ve şeyhinin talim ettiği amelleri yapmıştır. Zaman geçtikçe artan mürşid muhabbeti sebebiyle o günün şartlarında Türkiye’den Suriye’ye gidip gelebilmek için her türlü zorluğa göğüs germiştir. Böylece Şâh-ı Hazne’nin (kuddise sırruhû) mânevî terbiyesi altında seyrüsülûkunu tamamlamış, mürşidi tarafından halifelikle taltif edilmiştir.
İrşad Dönemi
Gavs-ı Kasrevî hazretlerinin Şâh-ı Hazne’ye (kuddise sırruhû) aşırı bağlılığı ve muhabbeti vardı. Sürekli ondan bahsederdi. Mürşidine mutabaat etmeye büyük hassasiyet gösterirdi. Şeyh Ahmed Haznevî (kuddise sırruhû) âhirete irtihâl ettiğinde Seyyid Abdülhakîm el-Hüseynî hazretleri Taruni köyünde irşad vazifesini yürütüyordu. Ziyaretçilerinin ve müridlerinin sayısı her geçen gün artıyordu. Sadece halk değil, âlimler, şeyhler, dervişler de ona intisap ediyordu.
Gavs-ı Bilvânisî (kuddise sırruhû) Taruni köyünde uzun süre kalmıştır. Buradan Bilvanis köyüne taşınmış, orada da uzun süre insanları irşad etmiştir. Daha sonra Kasrik köyüne yerleşmiştir. Buraları birer ilim ve irfan menbaı haline getirdikten sonra vefatına yakın Menzil köyüne gelmiştir.
Şeyh Seyyid Abdülhakîm Bilvânisî (kuddise sırruhû) Menzil köyüne gelmesinden bir süre sonra rahatsızlanmıştır. Tedavi amacıyla gittiği Ankara’da, hicrî 1392 – milâdî 1972 senesinde âhirete irtihâl etmiş, Menzil köyüne defnedilmiştir. Vefatından sonra Menzil’deki irşad vazifesini oğlu Şeyh Seyyid Muhammed Râşid el-Hüseynî (kuddise sırruhû) devam ettirmiştir.
Gavs-ı Kasrevî Abdülhakîm el-Hüseynî’nin (kuddise sırruhû) sınırlı sayıdaki sohbetleri vefatından sonra kitap haline getirilmiştir. Esasen o sözlü olarak çok sohbet etmezdi. Çünkü sohbetin asıl anlamı bir araya gelmek, zâhirî veya mânevî yakınlık kurmaktır. Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin belirttiği üzere bu mânasıyla sohbet Nakşibendî tarikatının esaslarındandır. Nakşibendî mürşid-i kâmilleri halleriyle, nazarlarıyla, mânevî tasarruflarıyla insanları irşad ederler. Gavs-ı Bilvânisî hazretleri de çok az konuşmasına rağmen irşadıyla gönülleri fethetmiş, yolunu devam ettirecek nice kâmil zatlar yetiştirmiştir. Ayrıca sayısız insanın hidayetine vesile olmuştur.