Keramet
“Keramet” kelime anlamı olarak iyilik, cömertlik, şeref, saygınlık, ahlâklılık, yücelik ve hürmet gibi manalara gelir. Tasavvufî bir kavram olarak ise; Allah Teâlâ’nın takva ehli kullarına herhangi bir sebeple veya tamamen sebepsiz olarak ihsan ettiği olağanüstü olaylar demektir. Bu olağanüstülük, normal hayatta alışageldiğimiz sebep-sonuç ilişkisinin dışında sıra dışı durumlardır. Kendisinden keramet zuhur eden bir velînin üstünlük ya da seçilmiş bir kul olduğu iddiası olmadığı gibi kimseye meydan okuma niyeti de yoktur. Keramet bazen sıkıntı anında beklenmedik ilâhî bir yardım ve destek şeklinde zuhur eder, bazen de kişinin Rabbi’ne itimat ve tevekkülünü artırmak üzere oluverir.
Mucize ve keramet iki farklı olgudur. Mucize sadece peygamberlere verilmişken keramet Cenâb-ı Allah’ın bazı sâlih kullarından zuhur eder. Hiçbir keramet sahibi peygamber olduğunu iddia etmez. Tam aksine Rabbi’ne karşı tevazusu ve mahcubiyeti artar. Hatta kendisine ikram edilen bu hali saklamak ister.
Keramet, kelime olarak Kur’an-ı Kerim’de yer almaz. Fakat bazı ayet-i kerimelerde keramet kabilinden anlatılan olağanüstü olaylar mevcuttur. Hz. Meryem’in yaşadıkları buna bir örnektir. Ayet-i kerimede mealen buyurulur ki:
“Rabb’i Meryem’i güzel bir şekilde kabul buyurdu, onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Onun bakımını Zekeriyya’ya yükledi. Zekeriyya, onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık buluyordu. Ona, ‘Ey Meryem, bu yiyecekler sana nereden geliyor?’ diye soruyor, o da, ‘Bu Allah tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir’ diyordu.” (Âl-i İmrân, 37)
Bu ayet-i kerimede açıklandığı üzere Hz. Meryem’in yazın kış, kışın da yaz meyvelerine mazhar olması keramet olarak ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Meryem peygamber değildir.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi vesellem de bazı hadis-i şeriflerinde bazı kimselerin kerametlerinden bahsetmiştir. Mesela uzun bir hadis-i şerifte anlatılan, bir mağarada mahsur kalan üç kişinin hikâyesi buna örnektir. Bu üç zat mağaranın kapısının büyük bir kaya ile kapanması üzerine sırayla Allah rızası için yaptıkları şeyleri söyleyerek dua etmişler ve böylece mağaradan kurtulmuşlardır.
En büyük keramet ise istikamet sahibi olmaktır, denilmiştir. Yani nefsin, şeytanın ve dünyanın ayartıcılığına rağmen Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uyarak yaşamaktır. Bu gerçekten kerametin kelime anlamındaki ilâhî ikramın en açık halidir. Asıl talep edilmesi gereken keramet de budur.