Şeyh
Sözlüklerde “yaşlı kimse, bir toplumun lideri” gibi anlamlara gelen “şeyh”, tasavvuf denilince ilk akla gelen kavramlardan biridir. Bu manada şeyh, tâlipleri Allah’a vâsıl etmeye ehil, şeriat, tarikat ve hakikat ilimlerinde derinleşmiş ve irşad için usulünce icazet almış kişidir.
Kur’an-ı Kerim’e ve sünnet-i seniyyeye tam bir şekilde bağlı olan şeyhin tek derdi Hakk’ın rızasıdır ve kendisine gelen müridleri yani bu yolda iradesini ortaya koymuş kişileri de bu minvalde yetiştirir.
Abdürezzâk Kâşânî hazretleri şeyhi “ruh doktoru” olarak tarif eder. Çünkü ona sâliklerin kalplerine ârız olan ve onları Hakk’a yakınlık nimetinden alıkoyan hastalıkları görebilme imkânı bahşedilmiştir. Ayrıca şeyh, bu hastalık ve sıkıntıları iyileştirecek yol ve yöntemleri de bilir.
“Mürşid-i kâmil” ve “eren” kelimeleri de şeyh ile aynı anlamda kullanılır. Nakşibendiyye tarikatında ise “hâce” ve “ata” kelimeleri de bu manada kullanılmıştır.
Şeyh bir terbiye ve irşad edicidir. Nefsini ıslah etmek, Allah’a yakınlaşmak isteyen sâliklere yol gösteren bir rehberdir. Kendisi “kâmil” olduğu gibi “mükemmil” yani kemâle erdiricidir. Seyyid Ahmed er-Rifâî hazretleri şeyhin özelliklerini şöyle anlatır:
“Şeyh, sana nasihat ettiğinde anlamanı sağlayandır. Sana rehberlik ettiğinde yol gösterendir. Elinden tuttuğunda seni kaldırandır. Seni Kur’an’a ve sünnete bağlayıp bid’atten uzak tutandır. O, zâhiri de bâtını da şeriata uyan kimsedir.”
Nefsin ve şeytanın hile ve yönlendirmelerinden kurtulmak ve ilâhî nazargâh olan kalbi mâsivâdan arındırmak için bir şeyhin rehberliğine başvurmak gerekli görülmüştür. İmam Kuşeyrî hazretleri, “Üstadı olmayan mürid, ebediyen iflâh olmaz” der.
Kalpte bulunan dünya sevgisi, kin, haset, nifak, öfke ve benzeri hastalıklardan kurtulup, bunların yerine muhabbet, ihlâs, yakîn, tevazu, sıdk, sükûnet ve benzeri güzel sıfatlarla donanmak için bir mürşidin terbiyesi altına girmek gerekir. Bu da bir eğitim-öğrenim sürecidir. Karışıklıktan sükûnete, çokluktan tekliğe, hamlıktan olgunluğa yolculuktur.