Zühd

Sözlükte “yüz çevirmek, ilgi duymamak, rağbet etmemek ve terk etmek” gibi anlamlara gelen “zühd”, tasavvufî bir kavram olarak “dünya sevgisini kalpten çıkarmak; makam, prestije ve şöhrete önem vermemek, Allah Teâlâ’dan uzaklaştıran her şeyden elini eteğini çekmek” manasında kullanılır. Zühd ehline ise “zâhid” denir.

Allah Teâlâ, pek çok ayet-i kerimede müminlere takva sahibi olmaları gerektiğini, dünya sevgisinin insanı kendisinden uzaklaştıracağını ve dünyaya meyletmeyi bırakıp kendisine samimi bir şekilde yönelmelerini hatırlatır. “Sakın kendilerini denemek için onların bir kısmını faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin nimeti daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Taha, 131)

Bu ayet-i kerime ile ilgili olarak İbn Acîbe el-Hasenî kuddise sırruhû tefsirinde şöyle der: “Ey derviş, gözlerini dünya ehline verilen süs ve güzelliklere çevirme; onlardan gözünü çek. Dünya ehlinin yükseltip süsledikleri binalarını güzel bulup onlara imrenmekten sakın. Şüphesiz bu ahmaklık ve aldanıştır.”

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hayatı tam bir zühd örneğidir. Günlerce aç kalmış, sadece arpa ekmeği veya hurma ile karnını doyurduğu pek çok gün olmuş, son derece sade giyinmiş, hasır kilim üzerinde uyumuş, yamalı elbise giymiş, kendi hayvanını sağmış ve kendi söküğünü dikmiştir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hayatı az ile yetinmenin en müstesna örneğidir.